Çerkez ethem M. Kemal’in önderliğindeki Ankara ekibi tarafından hain ilan edilip tasfiye edildi.
Çerkez ethem M. Kemal’in önderliğindeki Ankara ekibi tarafından hain ilan edilip tasfiye edildi.
30 Ekim 1918 tarihinde Osmanlı açısından son derece ağır bir yenilginin kağıt üzerinde resmileştirilmesi olan Mondros Anlaşması Ahmet İzzet Paşa Hükümeti tarafından imzalanır. Anlaşmayla birlikte yenilmiş Osmanlı ordusu büyük ölçüde silahsızlandırılarak tasfiye edilmişti. İstanbul İngiliz emperyalistleri tarafından fiilen işgal altına alınmıştı. Ayrıca emperyalist güçler Yunanlıların Batı Anadolu Bölgesi’nde nereleri işgal edeceklerini içeren haritalar çizmişler, Yunanlılar da işgal hazırlıklarına başlamışlardı. Fransızlar ve İtalyanlar işgal hazırlığında idi. Tüm bu gelişmeler karşısında İstanbul hükümeti sessiz kalıyor, emperyalist güçlerin ardı arkası kesilmeyen isteklerine, dayatmalarına boyun eğmekten başka çıkar yol bulamıyordu. Gelişmeler karşısındaki tepki, Anadolu’da halktan ve halkın tepkilerini sahiplenen efelerden gelen tepkilerden ibaretti. (Ege’de Ethem, Demirci Efe, Yörük Ali, Çukurova’da ise Salih Bey’in faaliyetleri örnek olarak verilebilir.)
Emperyalist işgal sürecinin başlangıcındaki tablo bu idi. 15 Mayıs 1919’da Yunanlılar İzmir’e asker çıkartmışlar ve hızla Ege Bölgesi’ni işgal etmeye yönelmişlerdi.
Umumi Harbin neticesi olarak en ağır şartlarda Mondros Mütarekesi kabul ettirilmesine rağmen galip devletler mütareke hükümlerini bozmaya başlayınca, İzmir’de teşekkül eden gizli cemiyetin ( Teşkilat-ı Mahsusa ) kararı ile ben ilk isyan bayrağını tam 2,5 yıl önce aşmıştım.”
Çerkez Ethem bu sözleri 1921 yılını ilk ayında söylediğine gere 2,5 yıl önce derken kastettiği yıl 1918 yılının 2. yarısı olması gerekiyor. Çerkez Ethem’in anlattığı şeyler içerisinde irdelenmesi gereken bir başka konu da sözünü ettiği gizli örgüt Bu örgüt Teşkilat-ı Mahsusa
Çerkes Ethem’in Ankara’ya gelişini Halide Edip Adıvar şöyle anlatır:
“Ethem Ankara’ya silahlı kuvvetleriyle girdiği zaman sokaklar doldurulmuştu. Adamları arasında kadınlar da vardı. Ethem büyük şevkle karşılandı. Mustafa Kemal paşa otomobilini ona verdi. Bu Ankara’da bulunan tek otomobildi. Ethem TBMM’e geldiği zaman coşkunlukla karşılandı.” (Dağa Çıkan Kurt)
Kuvayi Seyyare komutanı Çerkez Ethem bu telgrafı aldıktan iki gün sonra Balıkesir’e ulaşır. 9-10 saat süren bir yoğun çatışma sürecinden sonra Anzavur Ahmet’in kuvvetleri büyük bir bozguna uğrar. ,
Anzavur kuvvetlerinin dağıtılmasından sonra kısa bir süre sonra Genel Kurmay Başkanı İsmet İnönü ile Çerkez Ethem arasında şu telgraf konuşması geçer:
“İnönü: Merhaba Ethem Bey! Nasılsınız iyisiniz inşallah. Gazanız mübarek olsun.
Ethem: Merhaba Efendim. Teşekkür ederim. Ben iyiyim. Siz nasılsınız?
İnönü: Genel durumumuz iyi değil. Mustafa Kemal Paşa ve Reşit Bey yanımdalar. Makine başındayız. Size genel durumu izah ederken bazı acı haberlerde vereceğim.
Ethem: Söyleyiniz efemdim. Acı da olsa gerçeği bilmek daha iyidir.
İsmet Bey: Sizinle şu görüşmeyi temin edebilmek için çok zorluğu uğradık. Bazı yerlerde şimendifer tellerinden yararlandık. Birçok yerde itibarımız yoktur. Merkezde ise kuvvetimiz kalmadı…Bulunduğunuz yerde ikinci derecedeki işleri tümen komutanı Kazım Bey’e bırakarak Geyve Boğazı’nda Ali Fuat Paşa’nın yardımına koşmanızı rica ederiz.
Ethem: Yarın Geyve’ye hareket edeceğim.
Çerkes dediği gibi yapar. Geyve’ye ulaşır ulaşmaz hemen bir taarruz planı yapar.
Çerkez Ethem’in kuvvetleri ile İstanbul hükümetinin olan İnzibatiye Kuvvetleri arasında Geyve Boğazı’nın gerisinde şiddetli bir çatışma yaşanır. Kuvay-i Seyyare büyük bir başarı kazanır. (Çerkez Ethem Hatıralarım Berfin Yayınları sayfa 19-20)
Beni ihanetle itham edenlere soruyorum: Ben ne zaman, hangi tarihte ve mevzide esasen müdafaa ettiğim cepheden bir adım dönmüşümdür, bir tek kardeş kanı dökmüşümdür?” Çerkes Ethem
Çerkes Edhem Bey “hain” değildi Bu milletin çocukları, ezanı, bayrağı ve ata yadigârı toprağı savunmak için, kimi zaman karlı dağlarda, (Sarıkamış Harekâtı gibi), kimi zaman çöllerde (Medine Müdafaası gibi), kimi zaman Trablusgarp’ta, kimi zaman Balkanlar’da, kimi zaman Çanakkale ve Sakarya’da el ele, gönül gönüle savaştı yıllar boyu… Kimi Türk, kimi Kürt, kimi Laz, Çerkes, Abaza, Arnavut, Arap kökenliydi, ama kimse kökenine bakmıyor, herkes ortak bir “ümmet” bilinci içinde savaşıyordu… Biliyorlardı ki, “Osmanlılık” kavramı çökerse devlet de çökecek, herkes enkaz altında kalacaktı. Bu bakış açısıyla bu topraklar savunuldu ve altıyüz sene bir büyük devlet ayakta tutuldu. Bu devlette ne Türk’ün Kürd’e, ne Kürd’ün Türk’e bir üstünlüğü vardı… Hangi etnik kökene mensup bulunursa bulunsun, herkes onurlu bir “vatandaş”tı. O kadar ki, Mustafa Kemal, Çerkes Edhem’in ağabeyi Reşid Bey’e 07 Ocak 1920 tarihinde Ankara’dan çektiği telgrafta, “İmtiyazsız sınıfsız kaynaşmış bir kitle” olmanın erdemini vurguluyor: “Bu din ve devletin sağlam bir uyruğu olan Çerkes kardeşlerimiz, hepimizin övdüğümüz baş tacımızdır… Bugün düşmanlarla çevrili Türk, Çerkes ve diğer din kardeşlerimizin el ele vermeleri, sarsılmaz bir bütün oluşturmaları, namus ve yaşamımızı kurtarmak için bir zorunluluktur…” Ne var ki, İstiklâl Savaşı şekillenip zaferin ucu gözükmeye başlayınca, durumlar değişiyor… İşgali kırmak için canını ve malını ortaya koyanlar çevreden uzaklaştırılıyor. Boşluklar, işin başında Milli Mücadele’ye sıcak bakmayanlarla dolduruluyor. Bu arada iç isyanları bastıran Çerkes Edhem’le ağabeylerine de “farklı” gözle bakılmaya başlanıyor. Başta İsmet Paşa olmak üzere, “icra”nın başında bulunan “Ankara Ekibi”, Çerkes Edhem’in BMM Genel Kurulu’nda coşkuyla karşılanmasını ve dakikalarca alkışlanmasını içlerine pek sindiremiyorlar… Çerkes Edhem ise sürekli alkışlar karşısında çok sıkıldığını, hatta terlediğini yazıyor hatıralarında… İlk kez karşılaştığı İsmet Paşa hakkında ise şu tespitleri yapıyor: “İlk defa karşılaşıyorduk. Daha sonra hayatımdaki menfilik ve haksızlıkların kaynağı olan bu zatın ilk anda üzerimdeki intibaının derin olmadığını, çehresinin ve hareketlerinin bariz hususiyet ifade etmediğini itiraf ederim. “Fakat konuştukça ve fikirlerini dinledikçe, onu birçok meziyetleri bulunan erkân-i harp hususiyetleri taşımakla birlikte hiçbir zaman zaferi temsil edecek kumandanlık vasfına sahip bulamadım.” Belli ki, İsmet Paşa da ondan hoşlanmamıştı. Zira, herkesin “Edhem Bey” olarak bilip alkışladığı kahramana İsmet Paşa ısrarla “Çerkes” diyor. Araları açıldıktan sonra, Mustafa Kemal de Edhem Bey’i bu lâkapla anıyor ve “Nutuk”una geçiriyor. Ancak Edhem Bey etnik kökeniyle anılmaktan rahatsızdır: “Hepimiz Osmanlı’ydık… Eğer milliyet ve ırk tefriki (ayırımı) yapılmaya kalkışılsaydı, bu vatanda şeceresi karışmamış kim kalırdı?” diye soruyor. Aznavur Ahmed isyanıyla Yozgat İsyanı gibi iç isyanları maharetle ve hızla bastıran Edhem Bey git gide yıldızlaşmış, ancak hased okları da üzerine çevrilmiştir. Meclis’in ve halkın son derece sevip sayarak güvendiği bu adam, “Ankara Ekibi” tarafından nedense hep “kuşkuyla” izleniyor. Nihayet “defteri dürülmeye” karar veriliyor. Ama önce Edhem Bey’in ve ağabeylerinin son derece güvendikleri Ali Fuat Paşa Garp Cephesi Kumandanlığı’ndan alınıyor. Yerine İsmet Paşa getiriliyor. Edhem Bey ise bu değişikliği, kendisinin bertaraf edilmesine karar verildiği şeklinde yorumluyor: “İsmet ve Refet beylerin benim için düşündüklerini tatbik etmeye Mustafa Kemal Paşa’yı ikna etmeleri ve yolda vaziyeti müsait bulmalarıdır” diyor. Haklıdır: Zira gerçekten de Ankara, Edhem Bey’in tasfiyesine karar vermiş, bu iş İsmet Paşa’ya ısmarlanmıştır. Edhem Bey son anda oyunu bozmaya çalışıyor… Maiyetiyle birlikte İsmet Paşa’nın Eskişehir’deki karargâhını basıp aniden İsmet Paşa’nın yanına giriyor… Fakat İsmet Paşa yalnızca bir asker değildir. Aynı zamanda kafasında, kuyrukları bir birine değmeyen kırk tilki dolaştırdığı söylenen bir siyasetçidir… Edhem Bey’le karşılaşır karşılaşmaz hissettiği derin endişeyi anında yeniyor ve gülümseyerek yanına gidiyor… Gerisini yarın Edhem Bey’in anılarından okuyalım.(tarihçi ; yavuz bahadiroğlu)
Ve Çerkez Ethem olayı ;Çerkez ethem 1920 tarihleri arasında Anadolu’daki silahlı ve güvenilir (askeri birlik) tek güçtü.
Cumhuriyet tarihinin en çok tartışılan, hala üzerinde bir uzlaşma sağlanamayan olayıdır Çerkez Ethem hadisesi.
Çerkez Ethem’in emrindeki 5 bin kişilik Kuva-yı Seyyare birlikleri, Şubat-Eylül 1920 tarihleri arasında omuz veren, Anadolu’daki silahlı ve güvenilir tek güçtü.
Peki, o zaman Ethem’le yaşanan anlaşmazlık nereden kaynaklanıyordu?
Mustafa Kemal’in Ethem’in tavırlarından, konuşmalarından, fikirlerinden yavaş yavaş kuşku duymaya başladığı doğrudur. Özellikle Ethem’in “saltanatçı” olduğu yolunda kimi söylentiler Mustafa Kemal’i tedirgin etmişti. Cumhuriyet kurulduğunda Ethem’in “ayak bağı olacağı” yolunda fısıltılar arttıkça artıyordu Ankara’da. Böyle bir ortamda, düzenli orduya geçilişte Ethem’e ciddi bir sorumluluk vermek tehlikeli olabilirdi. Askeri ve siyasi yetki tümüyle Meclis’te elinde kalmalıydı. Ancak Ethem’in Meclis’in yetkisine el koymak, Mustafa Kemal’e karşı başkaldırmak, düzenli orduya direnmek gibi bir niyeti olmadığı gibi, bunu doğrulayacak birtek belge de yoktur. (Cemal Şener-Çerkez Ethem Olayı)
Ethem Bey’in düzenli orduya karşı çıktığı söylentisini çürüten en önemli kanıt, Ali Fuat Paşa ve askerleriyle omuz omuza düşmana karşı çarpışması, Ali Fuat Paşa’nın da sözünden çıkmamasıdır. Ethem’i “çıldırtan”, kendisi iç ve dış düşmana karşı savaşırken İsmet Paşa’nın çok sonradan Milli Mücadele’ye katılması ve hak etmediğine inandığı Batı Cephesi Komutanlığı’na getirilmesidir. (a.g.e) Yani Ethem’in duruşu, düzenle değil İsmet Paşa’yla ilgilidir kısacası. İsmet Paşa da bunu doğrular zaten: “Ethem ve kardeş leriyle çatışmam, Garp Cephesi Komutanlığına gelmemle başladı!”
Ne olursa Ethem Bey rahatsızlanıp komutayı geçici süre için kardeşi Tevfik Bey’e devredince olur. Tevfik Bey son derece gururlu ve başına buyruktur. Hele de İsmet Paşa birlikler arasına adamlar gönderip Mustafa Kemal’in Ethem’i Meclis’in önünde asacağı “yalanını” yayması Tevfik Bey’i zıvanadan çıkarır. Ethem Bey bu dedikoduları içeren bir rapor yollar Mustafa Kemal’e ve artık İsmet Paşa’yla çalışamayacağını bildirir; yanıt alamaz. Daha sonraları Mustafa Kemal böyle bir rapor almadığını belirtecektir. (TBMM Gizli Oturum Konuşmaları)
Soğukkanlı olmayı beceremez, siyasetten, ayak oyunlarından anlamaz Ethem Bey. Ve durup dururken Milli Mücadele’ye karşı konumuna düşürülür. Yazık ki ne yazık! Sonunda İsmet Paşa kuzeyden Refet Bey güneyden Ethem’e saldırır. Bu saldırıdan önce, uzlaşmak amacıyla Mustafa Kemal bir heyet gönderirse de bu heyeti Tevfik Bey kabul etmez. (Dagobert von Mikusch—Asya’yla Avrupa Arasındaki Adam Mustafa Kemal) Ethem Bey kuvvetlerini savaşa sürmemiş, serbest bırakmış, çok büyük bir bölümü düzenli orduya katılmış, bir bölümü dağa çıkıp Yunanlılara karşı savaşmış, 40-50 kişiyse Yunanlılara sığınmıştır. Albay Kazım Bey, “Ethem, emrindeki, kuvvetleri bizim üzerimize salmadı; engel oldu, hemen hepsini dağıttı” demiştir.
Ethem Bey çok hastadır artık. Kardeşleri Yunanlılara sığınırken o Manyas köyüne gider. Ne var ki sonunda Yunanlılara teslim olur, önce Atina’ya ardından da Berlin’e geçer.
Sonra gurbet rüzgarı onu Mısır’a ve Ürdün’e sürükler. Ağabeyleri 150’likler için çıkan aftan yararlanıp yurda döner ama o ihanet suçlamasını kabul etmediğinden, yargılanmak için başvurur, kabul edilmez. Ve Eylül 1948’de, Ürdün’de, bir Çerkez topluluğu içinde vefat eder. Naaşı hala Ürdün’dedir…
Allah rahmet eylesin. (AZİZ ÜSTEL star.)
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın "Kimse Çerkes Ethem'e hain diyemez" sözleri ilginç bir tartışma başlattı.
Ünlü tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı, konuyla ilgili açıklamalarda bulundu.
Haber 7'den Serkan Üstüner'in haberine göre Ortaylı, Çerkes Ethem'in asla hain olmadığını ve kasıtlı olarak yapılmış bir işin olmadığını söyledi.
"ÇERKES ETHEM HAİN DEĞİLDİ"
"Çerkes Ethem vatan haini değildir. Politik hırsları olan iki ağabeyin etkisi altındadır. Onlar subaydır. Ethem bey astsubaydır. Cesur ve inançlı biri. Hiç evlenmedi. Kendini bu işe adadı. Yarı eğitimli kişiliğinin gururu muhtemelen milletvekili ağabeylerinin de etkisiyle İsmet Paşa'yla çekişti. Garp cephesi komutanı. Düzenli ordunun subayları bu gibi şeylerden hoşlanmazlar ve ters tarafa düştü. Cezalandırılacığı korkusuna da düştü.
"YUNANLILARA BİLİNÇLİ OLARAK SIĞINMADI"
"Anadolu'da çokça karşılaşılan şeyler bunlar. Bir tarafa sığınmak zorunda kaldı. Bilinçli bir şekilde Yunan'a sığınma durumu yok. Yunanlılarla bir olup saldırma gibi bir olay da yok. Bu vatan ihaneti değil. Zaten kendisi çok büyük isyanları bastırmış ve önemli işler yapmış biri. Herkes vatan haini diyerek bu işler olmaz bu kez gerçek vatan hainlerini es geçiyoruz"
ÇERKES ETHEM'İN HATIRATI
2009'da Nokta Yayınları tarafından ilk defa basılan Çerkes Ethem, Hatıratı'nda "hainlik" ile ilgili suçlamalara şöyle diyordu:
"Suçlular affedilmeyi kabul eder, ben suçlu değilim. Aziz vatan için herkesten önce yola çıktım, mevki ve şeref düşünmedim. Bu durumda dönmektense iftiraya uğramış bir mağdur olarak ölmeyi tercih ederim. Bugün dahi sebeplerini bilmediğim için izahtan mahrum olduğum sebeplerle memleketim, vatandaşlarım ve tarih huzurunda ihanetle tescil edilmiş durumdayım. Kesinlikle ithamların ağır mesuliyetine layık bir günahkar değilim; fakat gerçekleri tarafsız bir mahkeme huzurunda izah edebilecek miyim? Hayır. O halde gurbette devam edecek ve gurbette öleceğim. Ta ki akıbetim günün birinde o ilk günlerin tarihini yazmak isteyen kimselerin dikkatini çeksin ve meseleyi baştan sona ele alsınlar. Belki çok hatalarım olduğunu, fakat asla vatan haini olmadığımı tespit etsinler."