İslam düşmanları yıllardan beri İslam’a aile üzerinden saldırmışlardır. “İslam kadına değer vermiyor…” gibi söylemler maalesef ki bazı Müslümanlar üzerinde etkisi gösterdi.
Bir de 28 şubat süreci yaşadı ülkemiz. Müslümanlarının bir kısmı yıllardan beri içinden çıkamadığı bir aşağılık kompleksi yaşıyor. Sanki memleket kendilerininmiş gibi ağzı köpüklü, ayyaş din düşmanlarının: “Arabistan’a gidin…” naraları Müslüman memleketinden Müslümanları kovma çabaları psikolojik olarak Müslümanlar üzerinde bir aşağılık kompleksi oluşturdu maalesef ki.
28 şubat sürecinden sonra gerek erkekler de gerek kadınlar da bir modern görünme “Aman biz sizin zannettiğiniz gibi değiliz, biz de çok moderniz…” bizi sevin, yaltaklanmaları onlara benzemek için verilen tavizler neticesi din düşmanlarının nefreti artırırken, tavizkar Müslümanları ise dinlerinin karşıtı davaları savunur hale getirdi.
Eskiden din düşmanlarından duyduğumuz sözleri artık dindar olma iddiasındaki kişilerden duymaya başladık. Dininden utanan kadınlar arttı.
Artık din düşmanlarının savunduğu davaları başörtülü kadınlar savunuyor hem de dernekleşerek, sistemli bir şekilde. Ve bu kadınlar Müslümanlara, din karşıtlarından daha fazla zarar veriyorlar. Başörtü üzerinden aşağılanan kadınlar, birikmiş öfkelerini erkeklere çevirdiler ve feminist oldular. Tabii feministlerin devlet ve Avrupa fonundan beslenmeleri ise işin duygusal boyutu (!)
Sistemleşen, çoğunluğu başörtülü kadınlardan oluşan siyasette de etkili olan dernek KADEM dir. KADEM kurulduğu günden beri “kadın hakları” adı altında feminizme hizmet eden, Ak Parti”ye yakınlığı ile bilinen fakat din düşmanı, PKK lı feminist kadınlardan daha fazla ülkeye zarar veren bir dernek oldu.
KADEM kadınları, sırtlarını siyasi iktidara dayayıp, erkekleri ayılardan, kurtlardan vahşi hayvanlardan daha aşağı gösteren videolar yaptırıp yayınladılar.
KADEM nedense aile kurumuna zarar veren bütün projeleri ve kanunları destekliyor. Eşcinselliğin yayılmasına ve aile kurumundan kadını alıp tanrılaştıran İstanbul sözleşmesini ve 6284 ü de destekliyor. Pek çok mağduriyete sebep olan, dinen de haram olan eski eşe süresiz nafakayı savunuyorlar.
Genç evliliğe karşılar ve genç evlenen kocaların hapis cezası almaları için çalışma yapıyorlar. Geçen yıllarda 18 yaş altı genç evlilik yapanların hapisteki eşlerine yapılacak affı son akşam durdurdular. Binlerce kadın ve çocuk onların sebebi ile perişan, göz yaşı döküyorlar, yatıp kalkıp onlara beddua ediyorlar. Mazlumun bedduasından da korkmuyorlar.
Neymiş KADEM kadınlara erken evliliğe karşılarmış. Neye dayanarak karşısınız? İnandığınızı söylediğiniz dininiz mi yasaklamış? Ninelerimiz dedeleriniz hep on beş on altı yaşında evlenmişler. Şimdi ne olacak onların hali. Ellerinden gelse onları da mezardan çıkarıp hapse atarlar. Atalarımızın hepsi 18 yaş altında evlendi diye cinsel istismarcı onlara göre.
Kısacası KADEM her konuda açıkça din düşmanı kadın dernekleri ile yarışıyor, “biz sizden daha fazlasını yapabiliriz” diye. KADEM de aktif çalışan bir avukat hanımla bir yerde karşılaştık. “Sizin Mor Çatı gibi derneklerden ne farkınız var?” diye sordum. “Olur mu canım bizi onlarla mı kıyaslıyorsunuz, çok farkımız var.” dedi. “Mesela” dedim. “Biz kurumsalız” dedi ve başka da bir fark bulamadı. Oysa KADEM in onlardan en büyük farkı siyasi bir desteği olması, kanunlar üzerinde belirleyici olmaları.
Nafaka mağdurları Adalet Bakanlığı’na gittiklerinde, bakanlık yetkilileri açıkça “Gidin KADEM i ikna edin gelin, istediğiniz kanunu çıkaralım.” demişler. Yani bakmayın memleketi erkekler yönetiyormuş gibi göründüğüne, memleketi Kösem Sultanlar, dişi diktatörler yönetiyor aslında. Bir taraftan da ülkenin sonunu hazırlıyorlar.
Nafaka mağdurlar kaç kez güç bela KADEM den randevu alıp birkaç görüşmeye gittiler, dertlerini anlattılar, Adalet Bakanlığı’ndan öyle cevap alınca. “Boşa gidiyorsunuz onlardan bir şey çıkmaz.” dedim ve dediğim gibi de oldu.
Zira KADEM her halükarda haksız da olsa kadının yanındalar. Gerçi süresiz nafaka yüzünden ikinci evliliklerin yapan erkeklerin yeni eşleri de nafaka konusundan mağdurlar fakat o kadınlar ve genç evli kadınların mağduriyetleri, gözyaşları KADEM kadınlarını pek ilgilendirmiyor. Onlar lüks binalarında, şık salonlarda, cici kıyafetleri ile devleti yönlendirecek daha doğrusu mecbur bırakacak çalıştay yapma derdindeler.
Şimdiler de MHP nin teklifi ile nafakanın bir yıldan beş yıla indirilmesi meselesi konuşuluyor. Ki bu bile yeterince adaletli değil.
Erkek zaten çocuğu varsa boşandıktan sonra çocuğuna nafaka vermek zorunda fakat eski eşine ayrıca nafaka vermek zorunda değil. Hele bir de çocuğu olmayan için bir gün de evli kalsa yıllarca eski karısına nafaka ödeyenler var. Ödeyecek durumu olmayanlar hapse giriyor. Sonraki evlilikleri zarar görüyor.
Süresiz nafakaya süre getirilmesi konuşulmaya başlayınca din karşıtı feminist kadın dernekleri hemen itirazlara başladılar açıklamalar yapıyorlar. “Nafaka kadının hakkı…” diye. Çok ilginç bir söz. Bir kadının eli nasıl eski kocasının cebinde olabilir ve bunu hak olarak görebilir. Erkek de madem boşandıktan sonra eski karı-kocanın hakları devam ediyor deyip o da başka haklar peşine düşerse ne olacak o da erkeğin mi hakkı olacak.
Din karşıtı feministler fikir beyan ederler de başörtülü feministler geri kalır mı? Onlar da hemen karşı çıktılar nafakaya süre getirilmesine. KADEM bir açıklama yaptı. Eski eşe çocuk da olmasa nafaka süresiz devam etmeliymiş de hakimler duruma göre karar vermelilermiş. Eğer bu olamayacaksa en kısa evlilikte bir gün de olsa erkek en az iki yıl en çok on yıl nafaka ödemeliymiş.
Mesela kadın bir ay sonra “ben evlilik hayatına adapte olamadım” deyip gitse, erkek düğün borçlarının üstüne bir de iki yıl kadına nafaka vermeliymiş. Bu ne kadar insafsız bir şey. Sadece kadın düşünülüyor erkek ne yaparsa yapsın, yoksa da hapse girsin. Kadınlar ne ara bu kadar vicdansız oldular.
KADEM uzun süren evliliklerde de evlilik yılı kadar nafaka ödenmesini uygun görmüş. “Nafaka olmazsa kadın yoksulluğa düşermiş.” İyi de bu kadının geliri yoksa kendi ailesi yok mu? Bir kadına bakmak ona el olmuş eski kocaya mı düşer, yoksa kendi ailesine mi? Bu kadın evlenmeseydi ailesi onu kapıya mı koyacaktı. Kadının çocuğu varsa zaten baba ona nafaka ödeyecek, kadına neden ödesin? Ayrıca çalıştığı halde nafaka alan binlerce kadın var, onu hiç konuşmuyorlar.
KADEM güya kadınlara merhamet ediyor. Oysa kimse Allah’tan daha merhametli değildir. Dinimiz bu konuda ne diyor. Kuran-ı Kerim de açık ve net olarak belirtilmiş. Boşanma sonrası iddet müddeti denen kadının başkası ile evlenmesi haram olan sürede erkek kadının geçimini sağlamak zorundadır. Bu da üç kez adet olup bitimine kadardır. Bundan sonra artık karı koca birbirine eldir. Kadın gidip başkasıyla evlenebilir. Evlenmese de kadının nafakasını eksi koca değil kendi ailesi o da yoksa devlet üstlenir.
KADEM ve benzeri dernekler eğer gerçekten bir işi yapmak istiyorlarsa çocukları için nafaka alamayan yüzlerce kadın var, boşanma sonrası çocuklarının bütün ihtiyacını karşılamaya çalışan. O kadınların çocuklarının haklarını savunsunlar. Baba geliri nispetinde boşanma sonrası çocuklarının ihtiyaçlarını karşılamak zorunda. On beş bin maaş alıp önceki evliliğinden olan çocuklarına doğru düzgün bakmayan, onları perişan eden babalar duyuyoruz, o çocukların kanuni haklarının peşine düşsünler.
Çocuğunu babasına göstermeyen, yabancılaştıran ebeveynlerin kanuni ceza almalarını, ülkenin en büyük utancı çocuk haczinin kalkmasını sağlasınlar, gerçekten hayırlı bir iş yapmak istiyorlarsa.
KADEM in başörtülü kadınları toplaşmışlar Allah’tan daha iyi bildiklerine karar vermişler ve Kur’an-ı Kerimin karşısında kendi görüşlerini daha iyi görüp çözüm önerisi olarak sunmuşlar.
“Çözüm önerisi” adına bakıp aldanmayın aslında devlete bir kadın dayatması bu. Kadınlara karşı zaafı olan erkek siyasetçileri ve kadın baskısından korkan, korkak siyasetçileri de düşündüğümüzde KADEM in teklifi dikkate alınacaktır. Allah’tan razı olmayan kadınların nefsani isteklerini karşılayacak, Allah’tan çok daha fazla kadınlardan korkan siyasilerimiz olduğu müddetçe işimiz zor.
Bakalım bu dişi diktatörler karşısında MHP nin teklifi ne kadar dikkate alınacak. Ki MHP nin teklifi de nafaka süresi olarak çok fazla onu da desteklemiyoruz, nafaka üç ay eğer bunu yapamıyorlarsa süresiz olmadan önce yıllarca uygulandığı gibi bir yıl olabilir.
KADEM beş yılı az bulmuş. Bakalım kim kazanacak. Açıkçası kadın diktatörler karşısında erkeklerin pek şansı olduğunu düşünmüyorum.
Yine başörtülü kadınların yıllardır faaliyet gösterdiği HAZAR derneği var. KADEM in bir başka modeli. “Kadının insan haklarını” savunuyorlarmış. Ne saçma bir cümle. İnsanın insan hakkı vardır, cinsiyet üzerinden yaparsanız bölücü olursunuz. Kadının insan hakkı var da erkeğin hayvan hakkı mı var! Gerçi şu sıralar ülkemizde erkeklerin hakkı hayvanlar kadar da yok. İnsan hakkı peşindeyseniz cinsiyetçilik yapmayın mağdurun yanında olun.
Onlar da yememiş içmemiş günahımızı daha nasıl artırırız, nasıl Allah’a savaş açarız, diye düşünmüşler, Kur’an âyetlerinin tam aksi nafaka konusunda düşüncelerini geçen hafta Aile Bakanlığı’na sundular. Nafaka mağdurlarının yüzüne bakmayan bakanlık yetkilileri bunları kapılarda karşılıyorlar.
Siz inandığınızı iddia ettiğiniz dinin, kitabının aksini nasıl savunursunuz? İnsan Kur’an-ı Kerim’deki bir emri yapamaz bu kendi bireysel günahı olur. Fakat Allah’ın âyetinin aksini iddia edersen ve bunun için de mücadele edersen Allah’a savaş açarsın. Allah’tan razı olmayan kadınların aşağılık komplekslerinin cezasını mazlumlar çekmek zorunda değil.
Bu kuruluşların çatısı altında olan herkes mazlumların bedduasına ve bu günahlara ortaktır.
Velhasıl ülkemiz son yıllarda bu başörtülü diktatörlerden çektiğini dinsiz feministlerden çekmedi. Din ve devlet düşmanı feministler bugün bu kadar şımardılarsa sebebi hükumetin yanlış aile politikaları ve bunlara destek olan başörtülü feministlerdir.
http://www.cocukaile.net/basortulu-diktatorlerin-kuran-karsiti-calismalari/
İslamın nafaka ile ilgili hükmü:
http://www.cocukaile.net/islamda-nafakanin-hukumleri/
Nafaka konusunda başörtülü ve din düşmanı derneklerin görüşlerine bakın arada bir fark yok hatta başörtülüler Allah’ın haram kıldığını daha canla başla savunmuşlar.
Başörtü Mücahideliğinden Erkek Düşmanlığına
Dünün başörtü mücahidelerinin pek çoğu bugün erkek düşmanı olarak çıkıyor karşımıza.
Başörtünün yılmaz savunucularına ne oldu da bugün Allah’ın âyetlerinin aksini savunmaya başladılar?
Mesela pek çok başörtülü kadın erkeğin boşandığı eşine nafaka vermesini savunuyor. Sebep ise nafaka olmazsa kadınlar mağdur olurmuş. Allah eski eşe nafaka vermeyi emretmemiş, bu konuda açık âyet var. Üç aydan sonra, kadın hamile ise doğumdan sonra eski eşe nafaka yok, sadece çocuğa var. Siz Allah’tan daha mı merhametlisiniz! Allah’ın âyetlerinin aksini nasıl savunabilirsiniz başınızdaki örtüyle.
Pek çok başörtü mağduru İstanbul Sözleşmesini ve 6284 ü savunuyor. Sebep kadınları koruyormuş. Oysa sözleşmeden sonra kadın cinayetleri arttı. Ayrıca velev ki korusa, erkeği evden atarak İslam dışı bir çözümü benimseyemeyiz, kendi çözümlerimizi bulmak zorundayız.
Pek çok başörtülü kadın erkek düşmanı mor çatılı PKK yanlısı feministle ayın tezleri savunuyor. Başörtülülerde Turuncu bir Feminizm akımı var. Yeşil feminist tanımı doğru değil zira yeşil mübarek renktir, feminizmin mübarek bir tarafı yoktur. Zaten başörtülü kadınlar da turuncuyu kullanıyorlar.
Başörtü mücahideleri neden erkek düşmanı ve turuncu feminist oldu? Azıcık irdeleyelim. Benim kendi görüşlerim şu şekilde:
28 şubat sonrası üniversitelerde başörtü yasağı başladığında kızlar derslere giremezken, üniversite kapısından kovulurken, dindar erkek öğrenciler onlara destek olmuştu fakat onlar derslerine girmişlerdi. Bunun serzenişi duydum hep mağdurlardan. Ne yapsınlar onlar da mı derslere girmeyip okuldan atılsınlar. Bunun onlara ne faydası olacaktı? Sonuçta erkeklerin ev geçindirme gibi sorumlulukları da var. Buradan bir hınç yüklenenler olmuştu.
Oysa başörtü direnişinde başörtülülere en büyük darbeyi Fetö vurmuştu. Fethullah Gülen başörtü direnişlerinin en kuvvetli zamanlarında 1995 de Hürriyet Gazetesi’ne verdiği röportajda “Başörtü teferruattır” dedikten sonra ona bağlı binlerce kız ve onu hoca zannedip fetvasını ciddiye alanlar başını açıp derslere girmişti. Gülen’ın âyeti hafife alan bu uyduruk fetvası ikna odalarında kızları ikna için kullanılmıştı. Fakat başörtülü kadınlar kendilerine en büyük darbeyi vuran Fetöye hocaefendi demeye devam etmiş ve ekibinin yaptıklarını çabuk unutmuş, onları yıllarca bağırlarını basmışlardı fakat dindar erkeklerin yaptığını unutmamışlardı. Sanki onlar derslere girmeseler onlar bu zulmü çekmeyeceklerdi.
Başörtü mağdurlarının dindar erkeklere bir öfkesi de o dönem onlara yapılan evlilik teklifleridir. Üniversite kapılarında ağlayan, ailesinin “aç başını oku” dediği için evine dönemeyen okula giremeyen kızlara destek olmak amaçlı o dönem kızlara evlilik teklifi eden okuldan öğrenciler çok olmuştu. Erkeklerin koruma amaçlı yaptıkları bu teklifler kızlar tarafından fırsatçılık gibi algılanmıştı. Mağduriyetimizden faydalanıyorlar gibi düşünüldüğü için öfkeye sebep olmuştu.
Dünün başörtü mağdurları aradan yıllar geçmesine rağmen hâlâ kendi mağduriyetlerine ve sadece kadın mağduriyetlerine odaklanmış durumdalar. Onlara göre erkekler mağdur olmazlar, onlar bir şekilde başlarının çaresine bakarlar fakat kadınlar her zaman mağdurdur, ezilenler hep kadındır, algısından kurtulamadılar.
Hatta o derece vicdanı körelmiş olanlar var ki içinde erkek cezalandırma varsa kadınlara bile merhamet duymuyorlar. Mesela genç evlilikte erkekler hapse girerken kadınlar da dışarıda çocukları ile maddi manevi perişan oluyorlar fakat yeter ki erkek cezalandırılsın mantığı ile o erkeklerin hanımlarına ve çocuklarına da merhamet duymuyorlar.
Başörtü mücahidelerinin erkek düşmanı olmalarının bir sebebi de evliliklerinde mutsuz olmalarıdır. Pek çok başörtülü kadından şu serzenişleri duydum: “Evlenirken tip, mal mülk, mevki makam gözetmedik, Allah rızası için İslam’ı yaşayacağımız bir yuvamız olsun istedik fakat mutlu olamadık kocalarımız beklediğimiz gibi çıkmadı…”
Başörtülü kadınlar güzel bir niyetle evlendiler aynı şey erkekler için de geçerliydi. O dönem erkeklerin de kızlarda aradıkları edep, ahlak ve tesettürdü. Onlar da manken gibi kız aramadılar.
Niyet her işte elbette önemlidir fakat “niyet” kadar önemli olan bir husus vardır o da “gayrettir” İçinde gayret yoksa niyet insana yetmez. Sadece “İslami bir yuvam olsun” niyeti kişiyi mutlu etmez. Bu namaz kılmaya niyet edip kılmamak gibi. İslami bir aile kurayım diye niyet ediyorsun fakat İslam’ın aile için olan hükümleri göz ardı ediyorsun hayatına geçirmiyorsun. Kadınların saliha kadın olmak gibi bir gayreti yok, erkeklerin kavvam olmak gibi bir çabası yok. Sonra da “İslami yuva niyetimiz bizi mutlu etmedi” demek haksızlık olur.
Kadınlar erkekleri suçlamadan önce Allah ve Rasulünün hadis-i şeriflerde tanımladığı gibi güler yüzlü, yumuşak huylu, kocaya itaatkar bir hanım olmalı. Sert, erkeksi, kontrolcü, bakımsız, yataktan kaçan kadınlar, kocalarının onlara sevgi dolu davranmamasından şikayetiçi oluyorlar. Oysa eşine karşı sert davranan bir kadını, erkek beyni erkek gibi algılıyor ve birbirleriyle rekabete giriyorlar. Kadınlar önce kendi hatalarını görsünler, kendini düzeltsinler ondan sonra eşlerinden beklenti içinde olsunlar. Bir erkek alkol almıyorsa ve ciddi bir ruhsal sıkıntısı yoksa ona yumuşak davranan kadına iyi davranır.
Erkeklerin de kavvam olmak noktasında sıkıntıları var. Kontrolcü annelerde büyüyen erkekler genellikle kendi evinde idareci olamıyor. Sorumlulukları yeterince üstelemiyor. Erkeklerin de kavvam olmak için kendilerini geliştirmeleri gerekiyor.
Nisa suresi 34. Âyeti kerimesinde Allah (c.c) erkeği aileye reis tayın etmiş, kadınlara da saliha kadın olarak eşlerine saygılı ve itaatkar davranmasını emretmiş. Allah’ın Rasulü pek çok hadis-i şerifte “saliha kadını” kocasına itaatkar kadın olarak tanımlamış.
Bunları yazdığım için bana çok kızan başörtülü hanım var. İyi de bana niye kızıyorsunuz? Bu dini ben indirmedim. Ben hatırlatıcıyım, elçiyim. Elçiye zeval olmaz. Varsa bir derdiniz bu dinin sahibi olan Allah’a söyleyin. Ayrıca bu duymak, görmek istemediğiniz âyeti kerimeler tam da ailede mutluluk reçetesi.
Başörtü mağdurlarının bir de yazar tayfası var ki onlar içlerindeki erkek öfkesini ümmetin kadınlarına da yayıyorlar. Konuştukları ve yazdıkları konuların içinde; kocaya itaat, saliha kadın gibi konular asla olmuyor.Bu yazarların en çok kaçtığı ayetler ne hikmetse nisâ-kadın suresindedir. Kendilerini feminist olarak tanımlamasalar da feminizmin bütün argümanlarını savunuyorlar ve bu fikirleri yıllardır yayıyorlar.
Konferans için gittiğim vakıflarda hanımlardan şu sözleri duydum: “Sizden önce kaç kadın yazar çağırdıysak hanımlar konferans sonrası eve gidip eşleriyle kavga etmişler, ‘Sen niye bana Peygamberimizin hanımlarına davrandığı gibi davranmıyorsun’ diye” dediler.
Bu yazarlar Allah Rasulü’nün eşlerini anlatmaya gidiyorlar fakat onların Peygamber Efendimize ne kadar iyi hanım olduklarını değil, Peygamberimizin ne kadar iyi koca olduğunu anlatıp duruyorlar. Kadınlar da kendi eksiklerini göremedikleri için kocalara kinleniyorlar, niye bana Peygamberimizin eşlerine davrandığı gibi davranmıyor diye.
Yanlış anlaşılmasın tabii ki başörtülü bütün yazarları kastetmiyorum insaflı olan da var şükür. Fakat çoğunluk feminist fikirlere sahip.
Bir de kadınlardan puan toplamak için aile ile ayet ve hadislere hiç değinmeyip uyduruk hikayelerle ve şiirlerle alkış toplayan erkek yazarlar cephesi var ki bunu ayrıca yazacağım inşallah.
Özetle; başörtü mağduru kadınların bir an önce İslama aykırı bu feminist fikirlerden ve mağdur edebiyatından kurtulmaları iyi olur. Pek çoğu günümüz şartlarında lüks hayat yaşarken hâlâ eski mağduriyetlerden besleniyor. Bu kadınların “Aman ben travmalar yaşadım” modundan çıkıp geçmişi ve kendilerine acımayı bırakıp, kadın-erkek ayırmadan şu an Müslümanların dertlerine odaklanmaları elzem.
Biz Müslümanlar, Batının aileyi yok etmek için planladığı İstanbul Sözleşmesine değil, Allah’ın âyetlerine dayanıp güvenmeliyiz. Koruyucu olarak Allah yeter. Koruma yöntemleri de güzel dinimizin yol göstericiliğinde hazırlanmalı.
Elimizde kainatın sahibinin gönderdiği Kur’an-ı Kerim gibi muhteşem bir kaynak ve Allah’ın elçisi Sevgili Peygamberimizin kıymetli sözleri varken Batının kokuşmuş kanunlarına hiiiiç ihtiyacımız yok. Ne Batıya ne de güç odaklarına yaranmak için Allah’ın kelamına sırtımızı dönemeyiz.
Kadınlar ve erkekler arasına düşmanlık tohumu serpenler vebaldedir.
“Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin velîleri (dostları ve yardımcıları)dır. İyiliği emrederler, kötülükten/kötü olan şeylerden menederler…” (Tevbe sûresi; 71)
http://www.cocukaile.net/basortu-mucahideliginden-erkek-dusmanligina/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder