30 Kasım 2019 Cumartesi

kreşe bırakılan çocuklar büyüdüğünde anne babasını huzur evine bırakır!





İş için kreşe bırakılan çocukların büyüdüğünde, anne babasını huzur evine bırakması en doğal hakkıdır

Anne:Oğlum beni neden huzurevine bırakıyorsun,

Çocuk:Anne orada sana daha iyi bakarlar ben ilgilenemiyorum,

Anne:Hayır!Orada çok kötü davranıyorlar, sessizce bir köşede otururum ne olursun bırakma oraya,

Çocuk: Anne! Abartıyorsun, hem sen de beni küçükken bakıcıya bırakmıştın...

Çalışan kadınlara çocuklarını kreşe göndermeleri için 650 TL destek verilecekmiş.

O çocuklar büyüyecek, onlar da ana-babalarını huzurevine gönderecek. Böyle iki tur döndürdük mü, ne kreşe gönderecek çocuk, ne de huzurevine gönderecek anne-baba kalacak….

AB FONUYLA AİLE TAHRİBATI 1. PERDE, ANNELER İŞE ÇOCUKLAR KREŞE 2.PERDE ÇOCUKLAR İŞE ANNELER HUZUREVİNE

Aileyi parçalamaya yönelik bir darbe daha hayata geçirildi. ‘Anneler işe çocuklar kreşe’ projesiyle işe giden anneye kreş desteği verilerek anne, çocuktan uzaklaştırılacak ve aile adım adım ortadan kaldırılacak. Bugün annesinin kreşe bıraktığı çocukların yarın annelerini huzurevlerine bırakacağı günler çok da uzak değil! HÜDA PAR Genel İdare Kurulu Üyesi Aydın Gök, AB’nin bu fonla kendisinde olduğu gibi Türkiye’deki aile yapısını da dağıtmak istediğine dikkat çekti.

Gün geçmiyor ki aileyi dağıtmaya, parçalamaya yönelik bir uygulama yapılmasın. Her geçen gün aile kurumunun içi boşaltılarak, kadına istihdam açmak iddiasıyla çocuklar annesiz, yuvalar ailesiz bırakılıyor. 6284 sayılı kanun ve İstanbul Sözleşmesi’nin aileye vurduğu darbeler yetmezmiş gibi şimdi de Avrupa Birliği’nin fonlarıyla ‘sigortalı anneler işe çocuklar kreşe’ projesi ile aileye bir darbe daha vurulacak. Annelerin çalışmasının önünü açan bu uygulama ile çocuklar bir kez daha yabancı kişilerin ellerine bırakılacak. Anne şefkati ve sevgisinden mahrum büyüyen çocukların oluşturacağı bir gelecek ne kadar ümit vadedebilir.

1.PERDE ANNELER İŞE ÇOCUKLAR KREŞE

AB’nin fonladığı proje kapsamında anneler evden koparılacak çocuklar ise kreşlerde anne sevgisinden mahrum yetişecek. Sosyal Güvenlik Kurumu’nca ( SGK) yürütülen proje, Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) tarafından ortaklaşa finanse ediliyor. Proje kapsamında, sigortalı olarak çalışan annelere ayda 100 avro mali destek verilecek. Böylece, çocuğun bakımı ve eğitimi için yapılan masrafların bir kısmı karşılanacak. Projeye kayıt yaptırılan ilk ay için ise bir defaya mahsus olmak üzere kırtasiye giderleri için ayrıca 100 avro ödenecek. Aylık 100 avro tutarındaki mali destek ödemeleri 24 aya kadar alınabilecek. Çocuk 72 aylık olunca veya ilkokula başladığında mali destek ödemesi sona erecek. Toplam mali destek tutarı kadın başına 2 bin 500 avroyu bulacak.

PEKİ, 2. PERDE ANNELER HUZUREVİNE Mİ OLACAK?

Bu projelerin tahribatı elbette ilk zamanlarda kendini göstermeyecektir. Ancak zamanla bu projelerin aileye, topluma, toplumsal değerlere nasıl darbeler vurduğuna şahit olabiliriz. Annesinden, anne sevgisinden, şefkatinden ayrı yetişecek bir çocukta elbette ‘aile-anne’ mefhumunun bir önemi kalmayacak ve bu çocuklar anneleri yaşlandıklarında kendileri için bir sorumluluk hissetmeyecek. Bugün annesinin kreşe bıraktığı çocuklar yarın annelerini huzurevlerine bırakmaktan geri durmayacak.

BATIDA AİLE MÜESSESİ NEREDEYSE TAMAMEN DAĞILMIŞ DURUMDA

Uygulamayı gazetemize değerlendiren HÜDA PAR Genel İdare Kurulu Üyesi Dr. Aydın Gök şöyle konuştu; “Son zamanlarda Avrupa Birliği’nden ülkemizde kadın istihdamını artırma adına karşılıksız fonlara ağırlık verildiğini görüyoruz. Bunu da bizzat resmi ağızlardan bir ihsanmış gibi duyuyoruz. En son Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Avrupa Birliği Delegasyonunun, çocuklarını kreş veya gündüz bakımevine gönderen sigortalı çalışan 10 bin 250 kadına, her ay 650 lira civarında destek sağlayacağını açıkladı. Bakınız eşlerden birinin veya her ikisinin çalışmadığı, işsiz olduğu ailelere yardımda bulunulmuyor. Gaye ekonomik sıkıntı yaşayan ailelere veya çocuklarına yardımcı olmak değildir. Kendilerinde aile müessesi neredeyse tamamen dağılmış durumda. Aile kavramı yozlaşmış, çökmüş durumda. Evlilik oranları ciddi manada azalmış, bunun yanında evlilik dışı doğum oranları % 40’ları geçmiştir. Aile ve sosyal politikalar konusunda tamamen bir çıkmazla karşı karşıya olan Batı, bize yol gösterici olamaz. Ainstein’in dediği gibi ‘Sorunlar, onları üretenlerin mantığı ile çözülemez’”

EVLENMEYİ KOLAYLAŞTIRIP, BOŞANMALARI ZORLAŞTIRALIM

“Ülkemizde de son zamanlarda aile müessesi çatırdıyor.” diye konuşan Gök, “Evlenme oranları azalıyor, boşanma oranları ise giderek artıyor. Eğer doğru bir şeyler yapılacaksa; evlenmeyi kolaylaştırıp, boşanmaları zorlaştıralım. Bu konuda Avrupa Birliği, evlenmek isteyip de maddi imkânsızlıktan evlenemeyen gençlere fonlar ayırsın. Gençleri evliliğe teşvik edelim. Boşanmalara götüren ve boşanmaları kolaylaştıran sebepleri ortadan kaldırmaya çalışalım. Aileden sorumlu bakanlık ise adeta bunun tersini yapmaya çalışıyor. Bariz birkaç örnek vermek gerekirse; milyonlarca gencimiz iş bulamazken ve sırf bu yüzden evlenmeyi erteliyorken, hükümet; Avrupa’nın da maksatlı ısrar ve teşvikleriyle kadın istihdamını artırma derdindedir. Oysa kültürümüzde evin geçimi öncelikle erkeğe veya kocaya aittir. Kadının beyanı esastır. Kadının kocasından şikâyetçi olması durumunda erkeğin kendini savunmasının bir kıymeti yoktur. Delil aranmaz deyip kadının kocası aleyhindeki bir ifadesiyle koca uzaklaştırılma cezası alabilmektedir.” İfadelerini kullandı.

KADINA ŞİDDETİ ÖNLEME ADINA ERKEĞİ,( KOCAYI, BABAYI) İTİBARSIZLAŞTIRMAYA ÇALIŞAN KAMPANYALARI TEŞVİK EDİLİYOR

Bu uygulamaların getirdiği sorunlara dikkat çeken Gök, “Kanunda belirlenmiş evlilik yaşından birkaç gün erken evlilik yapmış gençler cezalandırılıp tecavüzcülerle aynı koğuşa atılıyorlar. Allah’ın emri, peygamberin sünneti, ailelerin onayı ile evlilik akdini yerine getirmiş olan binlerce genç cezaevlerine atılmış, çoluk çocuk on binlerce aile mağdur edilmiştir. Bir yandan evlilik oranları azalıyor, gençler evliliği erteliyor diyoruz. Öte yanda evlenen gençleri cezalandırıyoruz. Kadına şiddeti önleme adına erkeği,( kocayı, babayı) itibarsızlaştırmaya çalışan kampanyaları teşvik ediyor, eşleri birbirlerinin rakibi, düşmanı gösterme çabalarına destek veriyoruz. Eşlerin sudan bahanelerle boşanabildiği, mahkemelerin bir celsede boşanma kararı verdiği bir zamanı yaşıyoruz. Bunda erkeğin boşadığı eşine ömür boyu ödemek zorunda kaldığı nafaka da etkili olmaktadır. Boşanacak kadın; ailesini bir arada tutma, yuvasını dağıtmama, çocuklarının yaşayacağı mağduriyetleri düşünme yerine haksız yere, ömür boyu alacağı nafakayı düşünüp bir çırpıda boşanma kararı verebilmektedir.” dedi.

ANA ŞEFKATİNE MUHTAÇ ÇOCUKLAR KREŞLERE MAHKÛM EDİLMEKTEDİR

Anne şefkatine muhtaç çocukların kreşlere mahkum edildiğine dikkat çeken Gök son olarak şunları söyledi; “İnsanları “haz toplumu” haline getiren kapitalizm; kanaat ve şükür gibi değerleri zayıflatıp, israfı ve lüksü bir ihtiyaçmış gibi alıştırdı, kabul ettirdi. Toplumda, eşlerin ikisi de çalışmadı mı aç kalınır gibi bir düşünce hâkim maalesef. İfsat projelerinin de teşviki ile ihtiyacı olmayan ailelerde de kadının evinden ve çocuklarından uzaklaştırılıp, kadının fıtratına uymayan işlerde çalıştırılması teşvik ediliyor. Ana şefkatine, ana kucağına muhtaç olan bebek ve çocuklar da kreşlere, gündüz bakımevlerine mahkûm edilmektedirler. Biz de diyoruz ki; ciddi bir ihtiyaç olmadığı halde, israf ve lüks yaşam özentisi ile çocuklarından şefkat ve merhameti esirgeyip bu gün için onları kreşlere, bakımevlerine bırakan anne ve babaları üzülerek söyleyelim ki, yarınlarda doğal olarak huzurevleri, yaşlı bakımevleri bekliyor. En acı olanı, sürüyü teslim ettiğimiz bizden olan çobanın, sürüyü bizzat kendisinin kurtlara teslim etmesidir. Sözde muhafazakâr olan sorumlu bakanların aile kurumunu daha da zayıflatıp, kadına şiddeti artırmaktan başka bir sonuç getirmeyen İstanbul sözleşmesi ve 6284 sayılı sözde “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi” niyetli kanunların uygulanmasında ısrar etmeleri toplumun hayrına olamaz. Üstelik Sayın Cumhurbaşkanının “Aklıselim, kalbi selim, zevki selim sahibi bireyler yetiştirmeliyiz.” Ve “İstanbul sözleşmesi nas değildir” sözlerine rağmen…”

https://dogruhaber.com.tr/haber/627703-ab-fonuyla-aile-tahribati-1-perde-anneler-ise-cocuklar-krese-2perde-cocuklar-ise-anneler-huzurevine/

Anneler İşe Çocuklar Cinsiyeti Eşitlemeye

Ana kucağı mı Kreş mi Çocuk Hangisini Tercih Eder?

Toplumsal cinsiyet eşitliği projesi ile toplumları bozmayı amaç edinmiş küresel aktörlerin önündeki en büyük engellerden biri sağlam aile yapısıdır.

Ülkemizde “kadın istihdamı” adı altında anneliği ve ev hanımlığını tercih eden kadınlar iş hayatına davet ediliyor. Ülkemizde henüz Batı ülkeleri kadar kadınlar iş hayatında değiller.

Son yıllarda Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından Avrupa Birliği fonlarıyla kadın istihdamını artırma çalışmaları yapılıyor. Fakat ne hikmetse hedef kadınlar değil özellikle küçük çocuğu olan anneler.

Feminist kadın dernekleri ve medya aracılığıyla anneleri çocuklarından koparmak için ev hanımlığı aleyhinde çalışmalar yapılıyor ve para kazanan kadınlara “güçlü kadın” olarak övgüler diziliyor.

Cinsiyet eşitliği adına annelik, ev hanımlığı “bedava hizmetçilik” gibi sözlerle aşağılanarak, kadınlara çalışma baskısı yapılıyor, kadınlar neredeyse zoraki çocuklarından ve yuvalarından uzaklaştırılmaya çalışılıyor.

“İşsiz annelere kreş-bakıcı desteği” gibi başlıklarla yayınlanıyor haberler. “İşsiz anne” ne demek? Annelik başlı başına kutsal bir iştir. Çocuğunu bakıcıya ya da kreşe bırakıp işe gitmeyen kadınlar işsiz diye aşağılanıyor.

Avrupa Birliği fonlarıyla gelen yardımlar özellikle küçük çocuğu olan kadınları kapsıyor.

Mesela yardım projelerinden biri 0-5 yaş çocuğunu kreşe verme karşılığı yapılıyor, başka bir yardım ise 0-2 yaşında çocuğu olan annelere bakıcı parası olarak yapılıyor.

Önce anneanne ya da babaanne ye verilen yardım paraları ancak diplomalı bakıcı ya da kreş olursa veriliyor artık. Maksat çocuğun bakımı da değil, maksat çocuğun kendine yabancı olan kişiler tarafından yeterince sevgi almadan bakılması.

Bir annenin 0-5 yaşındaki çocuğunun yanında olması çocuğun duygusal gelişimi ve ilerde bağlanma problemi yaşamaması açısından çok önemli.

Hele 0-2 yaş bebeklerin anneye en çok ihtiyacı olduğu, anne sütü aldığı zamandır. Bu dönemde çocuk güvenli bağlanmayı öğrenir, sevgiyi doyasıya hisseder. Pek çok çalışan anne, en az bir yıl olmak üzere bebeklerini bırakmaya kıyamayarak ücretsiz izin alır bu dönemde.

AB nin verdiği rüşvet paralarıyla anneler bebeklerini bırakıp gitmesi için destekleniyor. Anneler işe bebekler hiç tanımadığı yabancıların elinde sevgisizliğe hapsoluyor. Küçükken sağlıklı bir bağ duygusu geliştiremeyen çocuklar şiddete meyilli oluyor. Kadın istihdamı için bebekler kurban edilmiş gibi görünüyor.

Kadın istihdamının gayesi nedir? Avrupa Birliği bizim kadınlarımızın çalışması ile neden bu kadar ilgileniyor? Esas hedef toplumsal cinsiyet eşitliği adı altında eşcinselliği yaygınlaştırmak. Ne de olsa toplumsal cinsiyet eşitliği hem dine hem aileye hem de topluma yapılacak en büyük kötülük. Bir taşla en az beş kuş öldürebilirsiniz. Artık savaşlar topla tüfekle değil, toplumu bozarak yapılıyor.

Yapılan araştırmalar çalışan annelerin çocuklarının cinsiyet rollerinin zihinlerinde tam oturmadığı için, cinsiyet eşitliği politikalarının çalışan annelerin çocukları tarafından daha kolay benimsediğini gösteriyor. Bu yardımlar bu açıdan bakıldığında da toplumsal cinsiyet eşitliği politikalarının da bir parçası oluyor.

Araştırma sonuçlarına göre annesi ev hanımı olan çocuk ve gençlerin cinsiyet eşitliğinin dayattığı rol karmaşasına karşı durduğu yönünde. Anne şefkatinde ve gözetiminde büyüyen çocuklar doğal cinsiyet rollerine sahip çıkarken, toplumsal cinsiyet eşitliği rollerine daha uzak duruyorlar.

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği üzerine ergenlerle yapılan bir araştırma sonucunda konu şöyle anlatılıyor:

“Toplumsal cinsiyet rollerinin oluşumu, kişinin içinde yaşadığı toplumda aileden başlayarak modellerin gözlenmesi yoluyla edinilmekte ve böylece kadın ve erkekler bu kavramın içindeki normları, sosyalleşme süreci içinde öğrenmektedirler. Annesi “erkeksi” olarak adlandırılan görevleri ve babası ev işi ve çocuk bakımıyla ilgili görevleri üstlenen bireyler geleneksel cinsiyet rollerine daha az maruz kalırlar. Annenin geleneksel roller dışına çıkan tutum ve davranışları ergenlere geleneksel rolleri sorgulama ve bu rollere eleştirel yaklaşma imkanı sağlar. Bu sorgulamanın ergenlerin toplumsal cinsiyet rollerine yönelik geleneksel bakış açısının değişmesinde etkili olduğu düşünülmektedir.” (1)

Bir de anneler çocuklarını bırakıp çalışma hayatından vazgeçmesinler diye çok az kişiyle yapılan fakat sanki sonuçları toplumu kapsıyormuş gibi sunulan dandik araştırma sonuçları var.

Mesela Danone markasının KAGİDER ile yaptırdığı araştırma gibi: “İyi ki annem çalışıyor” başlıklı araştırma sonucu çocuk kandırır gibi anneleri çocuklarını bırakmak için kandırmaya yönelik yorumlarla dolu. Güya çocuklar annelerinin çalışmasından dolayı mutlu oluyorlarmış. Çocuğu için işi bırakan kadınlar bir süre sonra pişman oluyorlarmış… Çocuklar küçükken durumdan memnun olmasalar da büyüyünce anneleri çalıştığı için mutlu oluyorlarmış… Ev işleri çok yorucuymuş, evde duran anneler çocukları ile değil temizlikle ilgileniyorlarmış… Anneler çocuklarını bırakıp işe gidince suçluluk duygusu yaşamamalıymış ki çocuk olumsuz etkilenmesin…mış mış mış…

Kadın, bir anne olarak doğurduğu çocuğuna seve seve bakar, besler, büyütür. İçinde yaşadığı evin temizliği yapar, düzenini sağlar. Ailesine yemek pişirir. Rahim taşıyan kadın, bebeğini beslediği büyüttüğü gibi ailesini de besler, geliştirir, büyütür. Kadın toplumun mimarıdır. Fakat cinsiyet eşitliği savunucuların göre bunlar kadına yük, iş hayatı ise mutluluk getiriyor.

Yine bu araştırma sonucunda açıkladıkları ana hedef şöyle:

“Bu araştırmanın arka planı; çocuk bakım sorumlulukları nedeniyle çalışmayı bırakmış beyaz yakalı kadınları işe dönüş için cesaretlendirecek, halihazırda çalışan anneleri ise iş yaşamında kalmaya teşvik edecek ulusal bir sosyal sorumluluk kampanyası hazırlanıyor olmasıdır.” demişler.

Esas ana hedefin toplumsal cinsiyet eşitliği politikası olduğu da başka bir cümleden anlaşılıyor.

KAGİDER in araştırmasında şöyle yazıyor:

“Annesi çalışmayan çocuklara kıyasla toplumsal cinsiyet eşitliği farkındalığının annesi çalışan çocuklarda daha yüksek olduğu gözlemlenmektedir. Çalışan annelerin çocukları kadın ve erkek eşitliği fikrine daha yatkındırlar. Kadınların her işi yapabileceğini belirtmektedirler. Kızlar ilerde çalışmak istediklerini erkekler de eşlerinin çalışacağını söylemektedir. Kısacası anneler çocuklar için rol model olmaktadır.” (2)

Esas dertleri kadınların istihdamı değil, cinsiyetsiz, sevgisiz ve şiddete meyilli bir nesil yetiştirmek.

Özetle; kadınlar işe çağıranlar, çocukları da cinsiyeti eşitlemeye çağırıyorlar.

Bu paralar neden ev hanımı olan annelere verilmiyor diye şikayet edenler var. Cevap çok basit. Maksat topluma fayda sağlamak değil, toplumu ifsat etmek.

Bugün çocuğunu kreşe verenler, yarın çocukları onları huzurevine götürdüğünde hiç kırılmasınlar. Kadın istihdamı evde yaşlı da istemez.

Gerçekten amaç kadın istihdamını artırmak olsa işe alımlarda bekar ya da boşanmış kadınlara öncelik verilir fakat özellikle küçük çocuğu olan annelerin hedef alınması üzerinde çokça düşünülmesi gereken bir konu.

Ayrıca işsizliğin tavan yaptığı bir dönemde, evine ekmek götüremeyen babaların intihar ettiği bir zamanda evli ve küçük çocuğu olan kadınlar neden ısrarla çalışma hayatına çağrılmakta?

Not: Mecburiyetten dolayı çalışan annelere değil sözümüz fakat ihtiyacı olmadığı halde küçük çocuklarını bırakıp çalışanlar anneler, bir kaç kez daha düşünsünler bu meseleyi.

Sema Maraşlı www.çocukaile.net

Bakıcı yardımı ile ilgili bir haberin linki:

http://www.cocukaile.net/anneler-ise-cocuklar-cinsiyeti-esitlemeye-5/

Kreş eken, huzurevi biçer

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder