10 Ekim 2019 Perşembe
1923-1950 arası Hac ve umre yasaktı
Hac ve umre insan hayatının bir dönüm noktasıdır. Hac ve umre insanı değiştirir
Yazar Mehmet Paksu, "1923’ten 1950’ye kadar hac ve umre yasaktı. Rejim yasaklamıştı. Gidenler kaçak gitmişlerdi" dedi.
Umre ve hac ibadetinin Diyanet İşleri Başkanlığı kontrolünde gerçekleştirildiğini ifade eden Paksu, şunları kaydetti:
“Hac ve umre insan hayatının bir dönüm noktasıdır. Hac ve umre insanı değiştirir. Yepyeni bir insan olarak dönersiniz. Özellikle hac ibadetine dünyanın her ülkesinden insanlar gelir. Dolayısıyla bu İslami bir kongredir, Müslümanların tanışmasıdır, İslam kardeşliğinin buluşmasıdır ve insanların birbirine dua etmesidir. Bu ibadetlerin ihmalinin çok cezasını çektik.
"Özellikle 1911’den 1960’a kadar hac çok kesintili olmuştur. Hele hele 1923’ten 1950’ye kadar hac ve umre yasaktı. Rejim yasaklamıştı. Gidenler kaçak gitmişlerdi. O dönem hac ve umreye gitmek büyük bir suçtu. Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle, serbest bırakılmış. O zaman insanlar yoğun olarak hac ve umreye gitmeye başlamış. İnsanlar umreye 1980’li yıllardan sonra alıştı. Umre çok bilinmezdi. Özellikle Turgut Özal döneminde, İslami hizmetler arttı. 2000 yılından sonra hac ve umreye giden insan sayısında bir patlama oldu.”
Yeni Akit
Kaynak: 1923-1950 arası Hac ve umre yasaktı
Kemalist rejimin hakim olduğu Türkiye’de Hacca gitmek yasaktı
( Bu konu, “Atatürk olmasaydı ibadet edemezdiniz” diyenlere ithaf olunur. Hani devlet dine karışmayacaktı..? Bu devlet; “Allah’ın Evi Kabe” ile aramıza bile girdi ! )
Kuran-ı Kerim öğretiminin ve “Allahu Ekber” demenin yasaklanması[1] gibi uygulamalarla hafızalarda yer eden Tek Parti döneminde, tüm dini faaliyetler gibi hac farizası da yasaktı.
1947’lere kadar Türkiye’den hacca resmen izin çıkmadı. 1948’de döviz yokluğu bahanesiyle hac yine yasaklandı. Hac için ilk izin ise ancak 1949’da çıkartıldı. O yasaklı yıllarda Rusya dahi hacılarına yasak koymamıştı.
Kemalist devrimbaz Neşet Çağatay bile bunu itiraf etmektedir. Çağatay’a göre, hacca gidilmesine izin verilmesi, Imam Hatip okullarının açılması, okullarda din dersi verilmesi; çok partili sisteme geçildikten sonra halktan oy alabilmek için Kemalist rejimin verdiği tavizlerdi.[2]
Türkiye Büyük Millet Meclisi Yasama Uzmanı Izzet Eroğlu ise kemalist rejimin din aleyhindeki uygulamaları hakkında şöyle yazmaktadır:
“4 Mart 1925 tarihinde çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu ile basın ve siyasal muhalefet tamamıyla susturulmuş ve muhalif gazete ve dergilerin çoğu kapatılmıştır. Katı laiklik anlayışı doğrultusunda bazı camilerin ibadete kapatılması, hac izni verilmemesi ve dini eğitime müsaade edilmemesi din ve vicdan hürriyetini kısıtlamıştır.”[3]
Hacca izin verilmesine çeşitli sebeplerden dolayı karşı çıkan akademisyen Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu’nun, “Bir çeyrek asırlık ömrü olan nesil, hacca ve hacılığa dair bir şey bilmezken birden bire 1947 senesi matbuatındaki havadis (hacca gitmeyi serbest bırakan haber) karşısında afallıyor, kendisinin Amerika sevdası yanında babasının Hicaz yolculuğu ve Cumhuriyet hükümetinin buna müsadesi karşısında şaşalıyor, kambiyo dairesinin önü dairenin başka işlerini haftalarca geri bırakacak derecede döviz müsaadesi isteyenlerle dolup taşıyor” şeklinde başlayan yazısına Eşref Edip sert tepki göstermişti.[4]
Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu’nun Ikinci Dünya Savaşı sırasında hac vazifesini yapmak için gittiği Hicaz’da vefat etmesi, kaderin bir cilvesi olsa gerek.[5]
1947’de görevli tabip olarak hacca giden Dr. Bedii Şehsuvaroğlu’nun “Hac yolundan notlar” başlığıyla tefrika edilen intibaları, Cumhuriyet devrindeki bu ilk hac yolculuğu için önemli bilgiler ihtiva etmektedir.[6]
Matbuatta yer alan bilgilere göre 1947 sonbaharında ilk defa resmi yollarla 7000 kişi hacca gitti.[7]
Hacıların zemzem ve hurmalarına Türkiye sınırında el kondu, döküldü, yakıldı. Dinde reform kitapları yazan Osman Nuri Çerman’ın 60 darbesinden sonra milletvekillerine de dağıttığı kitabındaki kanun teklifinin bir maddesi şöyle düzenlenmiştir: “Türk vatandaşlarının Hacca gitmesi yasaktır. Hac mevsimi dışında turist sıfatiyle Arabistan’a seyhat serbesttir.”[8]
Zaten M. Kemal’in CHP’si, “hacca gitmeyi” yasakladıklarını inkar etmiyor…
“CHP Kadın Kolları” tarafından 2005’de yayınlanan ve yayın hakları CHP’ye aid olan “Cumhuriyeti Kuşatanlar” isimli kitapta, çok partili hayata geçişten sonra halktan oy alabilmek için verilen tavizlerden şikayet ediliyor.[9]
Kitapta, Müslmanların gasp edilen haklarını geri almaları şöyle değerlendiriliyor:
“Devrimler karşısında sinmiş, pusuya yatmış olan gerici kesim için bu süreç; ‘demokratikleşme’ kisvesi altında ortaya çıkıp, özlemini çektikleri ‘irtica’ düzenini yeniden yaşatmak açısından, çok uygun bir zemindi.”
Başka bir sayfada ise şöyle denilmektedir:
“Kısaca bu dönem; bir ‘demokrasi dönemi’ değil, aksine bir kronolojik dizgide sıralanmış gibi, adım adım Türkiye Cumhuriyeti’nin temel değerlerinden uzaklaşılan; dinin siyasallaştığı, yani demokrasinin gerçek anlamda tehdit altına girdiği bir dönem olmuştur.
Yani CHP’ye göre, Imam Hatip kurslarının açılması, din derslerine konulan yasağın kalkması, hacca gitmek isteyenlere izin verilmesi vs. hepsi “irtica”dır ve bu dönem “Türkiye Cumhuriyeti’nin temel değerlerinden uzaklaşılan” bir dönemdir.
Kısacası Müslmanlara verilen bu haklar en fazla “taviz” olabilirdi.
KAYNAKLAR:
[1] Kemal Atatürk’ün eseri: Kuran ve Ezan’ın yasaklanması:
http://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2012/04/29/kemal-ataturkun-eseri-kuran-ve-ezanin-yasaklanmasi/
M. Kemal Atatürk Din derslerini ve Imam Hatipleri kaldırmadı yalanı
http://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2012/06/14/m-kemal-ataturk-din-derslerini-ve-imam-hatipleri-kaldirmadi-yalani/
[2] Prof. Dr. Neşet Çağatay, Türkiye’de Gerici Eylemler (1923’den Buyana), Ankara Üniversitesi Ilahiyat Fakültesi Yayınları, Ankara Üniversitesi Basımevi, 1972, sayfa 41.
[3] Türkiye Büyük Millet Meclisi Yasama Uzmanı Izzet Eroğlu, Yasama Dergisi 14, 1924 Anayasası Döneminde Insan Haklarının Normatif Çerçevesi ve Uygulaması, sayfa 83.
[4] Eşref Edip, “Müslümanların mukaddesatına tecavüz eden saygısız bir profesör”, Islam-Türk Ansiklopedisi Mecmuası, cild 2/85, Kasım 1947, sayfa 7-12.
[5] Mustafa Yılmaz Çağlayan, Erzurum Ansiklopedisi, “Fındıkoğlu Ziyaeddin Fahri” maddesi, Erzurum 2014.
[6] Akşam Gazetesi 8, 9, 11, 12, 13, 16, 17 Aralık 1947. Bu tefrika daha sonra kitaplaşmıştır: Hac Yolu, Ismail Akgün Matbaası, Istanbul 1948.
[7] Ömer Rıza Doğrul, “Hacca giden vatandaşların çektiği eziyet”, Selamet, sayı 28, 28 Kasım 1947/15 Muharrem 1367.
[8] Tafsilat için bakınız; Prof. Dr. Ismail Kara, Cumhuriyet Türkiyesi’nde Bir Mesele Olarak Islam, cild 2, Dergah Yayınları, Istanbul 2016, sayfa 35, 36.
[9] CHP Kadın Kolları, Cumhuriyeti Kuşatanlar, Mart Matbaacılık, Istanbul 2005, sayfa 30.
[10] Hacca gidilmesine ancak 1947 – 1949’dan sonra izin çıktığına dair birkaç kaynak:
– Şaban Sitembölükbaşı, Türkiye’de Islam’ın Yeniden Inkişafı (1950 – 1960), Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1995, sayfa 23.
– Hürriyet Konyar, Çok Partili Hayata Geçiş Sürecinde CHP’nin Lâiklik Politikasındaki Değişim, Tarih ve Toplum Dergisi, sayı 135, Mayıs 1994, sayfa 39.
Türkiye’de bir zamanlar Hac yasaktı
1940’larda Hacca gitmek yasaktı. 1968’de Umre’ye giden Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, umre resimlerini yaktırmıştı. 1997’de Prof. Necmettin Erbakan Hacca gittiği için bir paşanın hakaretine uğramıştı. Bugün ise Cumhurbaşkanı ile Genelkurmay Başkanı umreden sonra Peygamberimiz’in kabrinde omuz omuza namaz kılıyor.
1948’DEKİ O YAZI
Ne demek istiyorum. Kısa bir, ‘Eski Türkiye’ yolculuğuna var mısınız. Şimdilerde referanduma hayır için şövalyelik yapan CHP’li Tek parti döneminde hac dahi yasaktı. Hakiki ezanın yasak olduğu, çocukların kulaklarına bile ezan okumanın suç sayıldığı günlerde. hacca gitmek de yasaklanmıştı. Gerekçe olarak yoksulluk, döviz kıtlığı gösteriliyordu. Ancak aynı yıllarda Mekke ve Medine dışında dünyanın başka şehirlerine gitmek serbestti, dahası yurt dışından milyonlarca lira karşılığında heykeltıraşlar getiriliyor ülkenin dört bir yanı heykellerle donatılıyordu. 1948 tarihli Sebilürreşad sayılarında “Hac Yasak Edilebilir mi?”, “Bu yıl Hac Niçin Yapılmadı”, başlıkları dikkat çekiyordu. Sebilürreşad’ın haberi, ‘Senelerce uygulanan yasaktan sonra...” diye başlıyordu. Aynı derginin sayılarında, 1947 yılında Kütahya’da Takvacılar Camii’inde, iç ezanı Arapça okudukları için iki kişi hakkında 3’er ay hapis cezası verildiği de yazıyordu.
HÜKÜMETİN GEREKÇESİ
CHP hükûmetinin Dışişleri Bakanlığı, 22 Mayıs 1948 tarihinde Başbakanlığa yazdığı bir yazıda şu ifadelere yer veriyordu; “17 Ekim 1947 tarihli ve 3/6507 sayılı Bakanlar Kurulu kararının üçüncü maddesindeki ‘yeniden hacca gitmek isteyenlere müsaade olunmaması’na dair hükmün, önümüzdeki hac mevsimi için de tatbiki [uygulanması] hususu Bakanlar Kurulu’nda görüşülüp, şifahen [sözlü şekilde] kararlaştırılmış olduğuna nazaran; önümüzdeki hac mevsimi için vatandaşlarımızın Hicaz’a gitmesine müsaade edilemeyeceği bildirilmiştir” deniliyordu.
Kısacası hac 1948 yılı için de uygun görülmemişti. Dışişleri Bakanlığı yazısında, haccın bu yıl için de yasaklandığından söz ediliyor; fakat bir konuda hassasiyet gösteriliyordu. O da, meselenin yanlış anlaşılmamasını sağlamaktı. Türkiye’de o tarihlerde umre zaten bilinmiyordu bile. Hac ise yasak ve lüks sayılıyordu. Bu durum o kadar tabu haline getirilmişti ki, normal vatandaşlar kaçak yollardan, İran veya Suriye üzerinden turistik gezi gibi göstererek ancak Hacca gidebilirken, kamu görevlileri ve siyasiler itina ile bu ibadetten kaçınıyordu. Bu durum uzun yıllar devam etti. Ta ki Özal ve Erbakan’lı yıllara kadar...
Bugünkü nesil bilmeyebilir, ancak bu ülkede yakın zamana kadar dindar olmanın ağır bedelleri vardı.
KORKUDAN FOTOĞRAFINI YAKTIRDI
Bu korku o kadar etkisini sürdürmüştü ki; 5’inci Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay 1968’de Umre’ye gitmiş, fakat Türkiye’de göreceği baskıyı hesap ederek umre görevini ifâ ederken çekilen ihramlı fotoğraflarını yaktırmıştı. Yakılan fotoğraflar aynı zamanda memleketimizin nasıl bir dönemden geçtiğinin de fotoğrafıdır aslında. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, 1970’lerin ortasında ilk Hacca giden Konya Valisi Hazım Oktay Başer de malum çevrelerin lincine maruz kalacaktı.
Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın gizliden yaptığı umre ziyaretinin benzerini darbeyle milletin yüreğinde büyük yaralar açan 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren gerçekleştirecekti.
BEN DEĞİL DEVLET LAİK
Türkiye Cumhuriyeti’nin 46’ncı Hükümeti’nin Başbakanı Turgut Özal da, 20 Temmuz 1988 tarihinde Hac görevini yerine getirmişti. Ancak Başbakanlığı döneminde Türkiye’de büyük değişimlerin yolunu açan Özal da büyük bir eleştiri bombardımanından kurtulamaz. Eleştirilerin ardı arkası kesilmeyince de; “Devlet laik, ben değilim” karşılığını verir.
http://www.star.com.tr/pazar/turkiyede-bir-8200-3bzamanlar-hac-8200-3byasakti-haber-1188036/
CHP, İnkılap ve hac yasağı
CHP VE DEVRİM YASASI
Hatırlanacağı gibi, 26 Kasım 1934 tarihinde kabul edilen bir yasayla; “ağa, hacı, hafız, hoca, molla, efendi, bey, beyefendi, paşa, hanım, hanımefendi ve hazretleri gibi lakâp ve ünvanlar” kaldırılmıştı. Bundan böyle, erkek ve kadın vatandaşlar, yasaların karşısında ve resmî belgelerde yalnızca adlarıyla anılacaklardı. Unutulmasın ki; soyadı yasası da tam bu sırada,
2 Temmuz 1934 tarihinde benimsenmişti. Ancak uygulamaya geçilmesi için 2 Ocak 1935’i beklemek gerekmişti.
http://www.star.com.tr/yazar/chp-inkilap--ve-hac-yasagi-yazi-991929/
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder