21 Ekim 2019 Pazartesi

Müslümanların Cuma tatili neden pazar gününe alındı?
























Bundan 83 yıl önce, millî ve iktisadî bağımsızlığın bir ispatı olarak görülen Cuma tatili uygulaması son buldu. Hafta tatilleri pazar gününe alındı. Hemen ardından Yahudilerin hafta tatili olan cumartesi günleri yarım gün tatil edildi; 1974 yılında ise, cumartesi tatili tam güne çıkarıldı. Gerçekleştirilen bu değişimler, “modernleşme” kılıfında “batılılaşma” dayatmasının birer parçalarıydı. Arif Nihat Asya, o günlere dair düşüncelerini şu sözlerle dizelerine taşımıştı: “Bize bir nazar oldu. Cumamız Pazar oldu. Ne olduysa hep azar azar oldu!”


Takvimler 1935 yılını gösterdiğinde, Türkiye bir değişikliğin daha şahidi oldu ve hafta tatili Cuma gününden pazargününe alındı. İslam dünyası için mübarek bir gün olan Cuma gününde Müslümanlar, "Bayram" kabul edilen bu mübarek günde, gerçekleştirilen ibadetler sebebiyle tatil yapıyorlardı.


Osmanlı'da 1839 yılından sonra, Türkiye Cumhuriyeti'nde ise, 2 Ocak 1924 tarihinden itibaren Cuma günü resmi tatil günü olarak ilan edilmişti. Ancak Batı'yla artan "ticari ilişkilerde zarardan kaçınmak" ve "modernleşmek"kılıfıyla, 27 Nisan 1935 tarihinde çıkarılan yasayla, hafta tatili Cuma'dan pazara alındı. 1 Haziran 1935'te de resmi olarak ilk pazar günü tatili uygulandı.






HAFTA TATİLİ NEDEN CUMA OLDU?


II. Mahmud devrinde, tatil uygulamasına yeniden başlandı. 1831-32'de Bâbıâli ile diğer bazı resmî dairelerde perşembe ve pazar, Bâb-ı Defterî'de ise pazartesi ve perşembe günleri hafta tatili yapılıyordu. Fakat defterdarlıktaki memurların haftada iki gün çalışmamasının işleri aksattığı gerekçesiyle yalnız pazar günü tatil yapılması kabul edildi.



Tanzimat'ın ilânından (3 Kasım 1839) sonra tatil günü olarak yalnız perşembenin bırakıldığı anlaşılır. Fakat bu tatil gününün kalıcılığı da pek uzun sürmedi. Perşembe günü tatil yapan devlet memurlarının çoğu, ertesi günü Cuma namazını bahane ederek işlerinin başına gelmemeye başlayınca 17 Ocak 1842 tarihli karar ile hafta tatili perşembeden Cumaya alındı.


Böylece, tatil gününün Cumaya alınmasıyla, bu mübarek güne saygı gösterilmiş olacağı belirtilmiştir. Bu ifadeden, memurların Cumaya haftanın diğer günlerinden farklı bir önem vermeleri sebebiyle o günü kendilerine ayırmayı istedikleri anlaşılır. Diğer taraftan gayri Müslim memurların kendi dinî günlerinde tatil yapmaları Müslüman memurlara da örnek oluyordu.



ÜÇ FARKLI DİN; ÜÇ FARKLI GÜN


Cuma günü, yalnız resmî devlet dairelerinde çalışan Müslümanlar için hafta tatili olarak kabul edilmişti. Bu arada Hristiyan memurlar pazar günü, Yahudiler ise, cumartesi günü tatil yapıyordu. Zaman içinde sanat ve ticaretle uğraşanlar da kanunî mecburiyet olmadığı halde hafta tatili uygulamaya başladılar. Böylece Osmanlı ülkesinde Müslümanların Cuma, Yahudilerin cumartesi ve Hristiyanların pazar olmak üzere haftada üç tatil günü ortaya çıkmıştı.


Millî Mücadele'den sonra ülkenin iktisaden kalkınması yollarını tespit etmek üzere toplanan İzmir İktisat Kongresi'nde (17 Şubat-4 Mart 1923) bütün Müslüman ve gayri Müslimlerin uyacakları bir hafta tatilinin belirlenmesi hususu gündeme geldi ve hazırlanan üç maddelik teklif, oy birliğiyle kabul edildi.


Bu teklif, hangi din ve mezhepten olursa olsun bütün Türk vatandaşlarının Cuma günü tatil yapmasını öngörüyordu. Ayrıca Cuma gününün dışında da iş yerini kapatmak isteyenler serbest olacaktı.



"GELENEKLERİMİZ CUMA GÜNÜNÜ GEREKTİRİR"


Kongrede alınan bu karar gereğince Cumhuriyet'in ilânından sonra Cuma gününün hafta tatili olarak kabulü için 19 Kasım 1923 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne iki kanun teklifi sunuldu. Gümüşhane mebusu Zeki Bey'in teklifi Cuma gününün genel hafta tatili sayılmasını ve bütün iş yerlerinin kapatılmasını öngörüyordu.



Kanunun gerekçesinde Müslümanların Cuma, Hristiyanların pazar ve Yahudilerin cumartesi tatil yapmalarının millî hâkimiyet ve iktisadî hayatla bağdaşmadığı ileri sürülüyordu. Menteşe mebusu Şükrü Kaya ve otuz iki arkadaşınca verilen ikinci teklif ise, nüfusu 30 binden fazla olan şehirlerde Cuma gününün hafta tatili olarak kabulünü öngörüyordu.


Teklifin gerekçesinde milleti oluşturan asıl unsurların Müslüman olduğu, İslâmiyet'te Cuma tatili bulunmamakla birlikte geleneklerin Cumayı tatil kabul ettiği belirtiliyordu.



MEBUSLAR CUMA GÜNÜNDE HEMFİKİRDİ


Hafta tatiliyle ilgili teklifler İktisat ve Adliye komisyonlarında birleştirildikten sonra genel kurula sevk edildi. Teklif üzerindeki müzakerelere 29 Aralık 1923'te başlandı. İktisat Komisyonu adına söz alan Yusuf Akçura, halkının ekseriyeti Müslüman olan ülkede Cumanın genel hafta tatili olarak kabul edilmesinin adalete uygun olduğunu, azınlıkların Cumanın dışındaki günlerde de tatil yapmakta serbest olduklarını, fakat Cuma günü çalışmaya veya çalıştırmaya hakları olmadığını söyledi.



Saruhan mebusu abidin Bey de Müslümanlarca en önemli gün sayılan Cuma gününün meclis tarafından hafta tatili yapıldığını, bunun dışındaki günlerde isteyenlerin dükkânlarını kapatabileceğini belirtti. Müzakerelerin tamamlanmasından sonra oy birliğiyle kabul edilen 2 Ocak 1924 tarih ve 394 sayılı Hafta Tatili Kanunu, on dört maddeden oluşuyordu. Birinci maddeye göre nüfusu 10 bin veya daha fazla olan şehirlerde bütün iş yerleri haftada bir gün tatil yapmak mecburiyetindeydi ve bu tatil günü de Cuma olacaktı.


Resmî dairelerle genel ve özel sınaî ve ticarî kurumlarda görev alanların haftada altı günden fazla çalıştırılması ikinci madde ile yasaklanıyordu. Bu kanun nüfusu 10 binden az olan şehirlerde de belediye meclisinin kararıyla uygulanabilecekti.



TÜRK İSLAM TARİHİNDE BİR İLK


Türk-İslâm tarihinde ilk defa Cuma gününü bütün Müslüman ve gayri Müslimlerin uyacakları genel hafta tatili olarak kabul eden bu kanunu basın olumlu karşıladı.


Halk tarafından da büyük sevinçle karşılanan kanunun genelde ekonomik zorunluluktan doğmuş olmakla birlikte sosyal içeriği daha ağır basıyordu. Milliyet, din, adalet ve siyaset konuları, kanunun kabulünde önemli rol oynamıştı.


Emperyalizme karşı millî bir mücadele vermiş olan TBMM, Cuma gününün hafta tatili yapılmasını âdeta bağımsızlığının bir ispatı şeklinde değerlendirmiş; bilhassa Cuma günü üzerinde ısrar edilmesinde hâkim unsurların Müslüman olmasını gerekçe olarak ileri sürmüştü.



İNÖNÜ'NÜN TEKLİFİ VE 'MEDENİYET' PROPAGANDALARI


Hafta Tatili Kanunu, 1935'te yapılan değişikliğe kadar yürürlükte kaldı. Başvekil İsmet İnönü'nün imzasıyla 13 Mayıs 1935'te Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne sevk edilen millî bayram ve genel tatiller hakkındaki kanun teklifi, hafta tatilinin Cumadan pazara alınmasını öngörüyordu. Gerekçesinde de pazarın milletlerarası tatil günü olduğu, bu tatil gününden ayrılmakla ülkenin ekonomik açıdan büyük kayıplara uğradığı ileri sürülüyordu.



İlgili komisyonlarda görüşüldükten sonra 23 Mayıs'ta genel kurula sevk edilen teklifin bütünü üzerinde konuşan milletvekillerinin hepsi hafta tatilinin Cumadan pazara alınmasının isabetli olduğunu ifade etti.


Konuşmacılar, İslâmiyet'te Cuma gününün namaz saati hariç tatil olmadığını, ayrıca Cumhuriyet'le birlikte Avrupalı devletler sırasına girildiğini, bu devletlerin kabul ettiği pazar gününün tatil yapılmasının zorunlu bulunduğunu ileri sürüyorlardı.


Bazıları da pazar günü tatil yapmayı Batı medeniyetinin bir gereği olarak görüyor, artık köhne kanunlardan kurtulmak gerektiğini ve taassup dönemlerinin geride bırakıldığını söylüyordu.



MİLLÎ VE İKTİSADÎ BAĞIMSIZLIĞIN İSPATIYDI


Teklif üzerinde yapılan konuşmalara cevap vermek üzere söz alan Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya kanunun tamamen siyasî ve içtimaî olduğunu, din ile hiçbir ilgisinin bulunmadığını ve şimdiye kadar çıkarılan devrim kanunlarından biri olduğunu açıkladı. Daha sonra 27 Mayıs 1935 tarih ve 2739 sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkındaki Kanun oy birliğiyle kabul edildi.



Altı maddeden oluşan kanuna göre hafta tatili otuz beş saatten az olmamak üzere cumartesi saat 13.00'ten itibaren başlayacaktı. Böylece 1924'te millî ve iktisadî bağımsızlığın bir ispatı gibi görülen Cuma tatili uygulamasına siyasî, iktisadî ve içtimaî bakımdan yakın ilişki içinde bulunulan Batı dünyası ile bütünleşme mecburiyeti gerekçe gösterilerek son verilmiş oldu.


Hafta tatili uygulaması bu şekliyle 1974 yılına kadar devam etti. Resmî kurumların cumartesi yarım gün çalışmasının faydalı olmadığı kanaatiyle bu tarihte yeni bir düzenlemeye gidildi. Haftalık çalışma süresi 39 saatten 40 saate çıkarıldı. Cumartesi ve pazar günlerinin de tam gün olarak tatil edilmesi kararlaştırıldı.



"BİZE BİR NAZAR OLDU; CUMAMIZ PAZAR OLDU!"


Cumhuriyet döneminde miladi takvimin kabulüyle, Türkiye'de yaşayan Müslümanların bin yıllık İslami gelenekleriyle araya bir perde çekildi; millî ve iktisadî bağımsızlığın bir ispatı gibi görülen Cuma tatili uygulaması son buldu. Gerçekleştirilen bu değişimlerde, "modernleşme" kılıfındaki "batılılaşma", resmî devlet politikası halini aldı.


Hafta tatilleri pazar gününe alındı. Hemen ardından Yahudilerin hafta tatili olan cumartesi günleri yarım gün tatil edildi, 1974 yılında ise cumartesi tatili tam güne çıkarıldı. Ancak Müslümanların haftalık bayramları olan Cuma günleri için aynı durum söz konusu olmadı. Türk edebiyatının "bayrak şairi" Arif Nihat Asya, hafta tatilinin Cumadan pazara alınmasını dizelerinde şu şekilde yorumladı:



"Bize bir nazar oldu. Cumamız Pazar oldu.


Ne olduysa hep azar azar oldu!


Ne şöhretten hastayız, ne de candan hastayız.


Ne ruhça ne vücutça ne de kandan hastayız.


Avrupa'ya bir değil iki pencere açtık.


Uzun yıllardan beri cereyandan hastayız.


Batı, batı diyerek eyvah hep batıyoruz.


Yaklaştıkça her sene öz yurdumda yılbaşı.


Yapılır milletime Frenkçe sahte aşı.


Buna ağlar ağacı hem toprağı, taşı.


Batı, batı diyerek eyvah hep batıyoruz.


Sen Hıristiyan mısın? Diye sorsan darılır.


Yılbaşında hindi kaz yemesine bayılır.


Çam deviren hindi ki nasıl mümin sayılır.


Bilmiyoruz çoğumuz ne edip yapıyoruz.


Batı, batı diyerek eyvah hep batıyoruz."




http://www.fikriyat.com/fikriyat-ozel/2018/07/20/muslumanlarin-cuma-tatili-neden-pazar-gunune-alindi


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder